⏳ 14 Eylül 2008 | 12:08:11
|
Ramazan, başlangıcında rahmet, ortasında bereket ve sonunda mağfiret (bağışlanma) olan kutlu bir aydır. Ramazan, Kur’an ve oruç ayıdır. Yani İslâm’ın kutsal kitabı Kur’an’ın indirildiği kutsal zaman dilimidir. Kur’an’ın betimlediğine göre, Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu (hakkı) eğriden (bâtıldan) ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. (Bakara, 185) Kur’an kendisinde şek ve şüphe bulunmayan Allah’ın kelâmı ve bütün insanlık, özellikle de sakınanlar ve arınmak isteyen iyiler/ muttakîler için bir yol gösterici ve hidayet kaynağıdır. (Bakara, 2) Kur’an bütün insanlığa indirilmiş, ancak ona uyanları huzur ve saadete götürecek olan ilâhî hitaptır. Kutlu ve mutlu hayat kaynağıdır. Kendisine inanıp bağlananları iki cihan/dünya ve ahiret saadetine ulaştıracağında hiç şüphe bulunmamaktadır.
Ramazan ayı ise azgın nefislerin terbiye edildiği, fakir ve yoksulların doyurulup gözetildiği, sevap ve mükâfatın arttığı, af ve mağfiretin çokça ihsan edildiği kutsal bir aydır. Tutulan oruçları, kılınan vakit ve teravih namazları, okunan hatim ve mukabeleleri, açılan iftar ve sahurları, yapılan dua, tövbe, hamd, zikir ve niyazları ile baştan sona bir feyz, rahmet ve bereket ayıdır. (Nesai, İman, 22, V, 117)
Ramazan ayı çok kârlı bir zaman dilimi ve uhrevî kazanç mevsimidir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), Ramazan’ın önemi hakkında şöyle buyurmuştur: “Kim inanarak ve mükâfatını Allah’tan bekleyerek Ramazan’ın gecelerini ihya ederse, onun geçmiş günahları bağışlanır.”
Ramazan ayının güzelliği ve bereketi hakkında da Peygamberimiz (s.a.s.), “Ramazan’ın evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluştur. Her kim, bu ayda idaresi altında bulunanların iş yükünü hafifletirse, Allah ona mağfiret eder ve cehennem azabından kurtarır.”, “Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur.” (Buhârî, Savm, 5) buyuruyor.
O aynı zamanda oruç ayıdır. Bu aya erişenlerin oruç tutmaları emredilmiştir. “Öyle ise sizden Ramazan ayına yetişenler onu oruçla geçirsin. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.” (Bakara, 185)
Oruç’un Arapça’sı savm ve sıyâmdır. Arapça’da savm kelimesi, ‘bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek’ (İbn Manzur, Ebi’l-Fadl Cemaleddin Muhammed b. Mükerrem, Lisânü’l-Arab, Daru’s-Sâd, Beyrut, 1410/1990, XII, 350-351) anlamına gelmektedir.
Fıkıh terimi olarak ise, imsak vaktinden iftar vaktine kadar, bir amaç uğruna ve bilinçli olarak yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak demektir. Tarifteki imsak vakti, oruç yasaklarından (yeme, içme ve cinsel ilişki) uzak durma vaktinin başlangıcını ima eder. İmsak vakti, tan yerinin ağarması (fecr-i sâdık) vakti olup, bu andan itibaren yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur. Bu vakit aynı zamanda sahurun sona erip orucun başlama vaktidir.
Yine tarifteki iftar vakti ise, oruç yasaklarının sona erdiği güneşin batma vaktidir. Bu vakitle birlikte akşam namazının vakti de girmiş olur. Gündüz ve gecenin tam manasıyla teşekkül etmediği bölgelerde oruç süresi, buralara en yakın, vakitlerin oluştuğu bölgelere göre belirlenir.
Kur’an-ı Kerim’de orucun başlangıç ve bitiş vakti, mecazi bir anlatımla şöyle belirtilmiştir: “... Fecrin beyaz ipliği (aydınlığı) siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilecek hâle gelinceye kadar yiyip içiniz; sonra akşama kadar orucu tamamlayın....” (Bakara, 187)
Oruç, Hz. Peygamber’in hicretinden bir buçuk sene sonra şâban ayının onuncu günü farz kılınmış olup, İslâm’ın beş şartından biridir.
Orucun farz kılındığını bildiren ayetler şunlardır:
“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki, korunursunuz. Oruç sayılı günlerdedir. İçinizden hasta veya yolculukta olanlar başka günlerde tutabilirler; oruca gücü yetmeyenler ise bir fakir doyumluğu fidye vermelidir. Daha fazlasını veren, kendine daha fazla iyilik etmiş olur; fakat yine de, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara 183-184)
Oruç, riya ve gösterişin en az karışacağı bir ibadet olduğundan, sevabı en fazla olan ibadetlerden biri olarak kabul edilmiştir. Peygamberimizden rivayet edildiğine göre, orucun bu niteliğine ilişkin olarak yüce Allah; “Oruç benim içindir; onun karşılığını ben vereceğim.” (Buhârî, Savm, 2, 9; Müslim, Sıyâm, 30) buyurmuştur.
Sonsuz güzellikleri ile manevî hayatımızı kuşatan bu rahmet ve oruç ayında, kimsesizlerin kimsesi ve yanında olunmalı, öksüz ve yetimler sevindirilmeli, hasta, yaşlı ve bakıma muhtaç olanların yardımına koşulmalı, en önemlisi de israf, gösteriş ve debdebe kokan iftar davetleri yerine, yoksul ve muhtaçların da katıldığı iftar sofraları tercih edilmelidir.
Ne mutlu ibadetlerini Allah rızası için yapanlara ve kutlu mükâfatlarına ulaşanlara...
Kaynak : Not: Bu yazı, Diyanet Avrupa Dergi 2007 Eylül sayısında yayınlanmıştır.
Doç. Dr. Selim Özarslan
Fırat Üniv. İlahiyat Fak
|