22 Aralık 2013 | 22:19:15

Euzübillâhi mineş şeytanir racîm.

Bismillâhir rahmanir rahîm...

Elhamdü lillâhi rabbil alemîn...Vel âkıbetü lil müttakîn...Ves salâtü, ves selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihi ve sahbihi ecmaîn...

İ'lemû eyyühel ihvân... Enne efdalel kitabi kitâbullah, ve enne efdalel hedyi hedyü muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem... Ve şerrel umûri muhdesâtüha... Ve külle muhdesin bid'ah. Ve külle bid'atin dalâleh... Ve külle dalâletin fin nâr... Ve bissenedil muttasili ilen nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kaal:

..............................


538/2 (Kân, izâ ferağa min defnil meyyiti vekafe aleyhi fekal: İstağfirû liehîküm) Cenâb-ı Peygamber, cenâzeyi defnettikten sonra kabrin üzerinde dururlar, "Kardeşiniz için istiğfar edin!" buyururlardı... Cenâzeyi kabre koyduktan sonra, herkes mevtâ için, gömülen zat için Cenâb-ı Hak'dan mağfiret dileyecek; hepimizin vazifesi... Efendimizin tavsiyesi: (İstağfirû li ehîküm) "Kardeşiniz için istiğfar edin; (ves'elû lehû ettesbît) ve Allah-u Teâlâdan onun için tesbît isteyiniz. Yâni, "Lâilâhe illallah, muhammedür rasûlüllah" kelimesini dünyada nasıl söylüyorsa, bugün de orda söyleyebilsin. (feinnehül ân yüs'el) Çünkü, o sual olunmaktadır şimdi... Hani, öldü bittti diyorlar ya; nerde bitti o?.. Şimdi şu dakikada o sual olunuyor. Binâen'aleyh, sizin vazifeniz: "Yâ Rab, bu kardeşimizi sen mağfiret et!.. Ona da kelime-i tevhidi nasib et, söylesin... Sorulara cevab versin." diye dua etmektir.



Kütûb-i Sitte'den Ebû Dâvud, Hazret-i Osman RA'den rivayet ediyor.

Sual beş tane: (Men rabbük?) "Kim senin Allah'ın? Kime ibadet ettin dünyada? Söyle!.." Tabii Allah'a ibadet eden, "Allah" diyecek. Allah'ı tanımadı mı; ne diyecek, o düşünsün... Allah'ı tanımayan ne der; hiç bir şey diyemez.

Peygamberinden sorulacak, kitabından sorulacak, kıblesinden sorulacak... "Kitabın hangi kitaptır?.. Hangi peygamberi tanırsın sen?.. Kıblen neresi senin?.." Şimdi bugün diyorlar ki, bir çok evlerde kıbleyi bilmeyenler çok... Allah muhafaza etsin... Yâni, alâkasızlığı var demek o kimsenin ki, kıbleyi bilmekten de aciz. Allah kusurlarımızı affetsin...

Bu ölüm, hepimizin başına gelecek bir hadise... Onun için, hepimiz ona hazırlanmak mecburiyetindeyiz. İster hazırlan, ister hazırlanma; o muhakkak başa gelecek... Nasıl bu dünyaya geldiysek, bu dünyadan da gidiş saatimiz, dakikamız tesbitlidir. Herkes kendi başına, istediği gibi ne gelebiliyor, ne de gidebiliyor. İstediği gibi gelebilen var mı?.. Yok!.. Neyse mukadder, o gün geliyor. Gideceği vakit de kimsenin elinde değildir. Ne zaman ki "Gel!" diyecekler; o zaman gidecek. Gittikten sonra da işin bitmediği mâlûm...

Şimdi, bu hadiseler bazı şeylerde birbirini kovalar. Meselâ, şimdi orda soru sordular; sormakla da iş bitmiyor. Sorulduktan sonra, eğer biz lâyık olan cevabı verebildiysek, bizim yerlerimiz cennette hazır elhamdü lillâh... Cenâb-ı Hak, herkese bir ev cennette, bir ev de cehennemde yaratmış... Bizi yaratmakla beraber, bir yerimiz cennette, bir yerimiz de cehennemde hazırdır yâni. Burda hangisini kazandıysak, oraya gideceğiz. Orda suali verip de, cennetteki yeri kazandık mı, derhal pencereler açılır; karşındaki televizyon gibi cennnetteki yerini görürsün, bayılırsın artık tabii... "Oh yâ Rabbi, kurtuldum; ne güzel bir yer!" diye. Bu, her sabah ve akşam gösterilecek, o yatan kimseye...

Eğer maazallah, o günkü suallerin cevabını veremedi ve cehennemlik bir hayat ile gitti ise; o cehennemdeki yeri gösterilecek, "İşte senin de yerin burası!" diyecekler. O da, sabah ve akşam o yerini görecek. Ama vücud dağılmış... Ne olursa olsun; zerreler mevcud ya!.. O zerrelerin her birisinde de hayat var. Senin atomunun zerresinde hayat hayat var da, Allah'ın yarattığı zerrelerde hayat olmaz mı?.. Olur tabii... Bir de diyorlar ki: "Öldükten sonra, toprak olduktan sonra..." Toprak olmak ne demek yahu?.. İnsan kadar eşref-i mahlûkat, öyle yok olur mu?..

Kaynak : MEHMED ZÂHİD KOTKU

1 Haziran 1975
İskenderpaşa Camii
Râmûzül Ehâdîs Dersi
Sayfa: 538/1 - 540/14



🖋 Yazar :gonlumungulu
Mesaj: 1000+



Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group