⏳ 5 Şubat 2024 | 22:10:07
|
Şeceret-ün-Nu'mâniyye fî Devlet-il-Osmâniyye isimli eserinde; "Sin, Şın'a gelince, Muhyiddîn'in kabri meydana çıkar." buyurdu. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, Şam'da, kalbi para sevgisiyle dolu bir grup kimseye; "Sizin taptığınız, benim ayağımın altındadır." dedi. Orada bulunanlar bu sözü anlayamadılar. 1240 (H.638) Rabî'ul-âhir ayının 28. Cumâ günü, yetmiş sekiz yaşında iken Şam'da fânî dünyâdan âhirete irtihâl etti. Sâlihiyye'de defnolundu. Şam halkı, onun büyüklüğünü anlayamadıkları için kabrinin üzerine çöp döktüler. Osmanlı SultânıYavuz Selîm Hân Şam'a geldiğinde; "Sin, Şın'a gelince, Muhyiddîn'in kabri meydana çıkar." sözünün ne demek olduğunu anladı. Kabrini araştırıp buldurdu. Çöpleri temizleterek, kabrin üzerine güzel bir türbe, yanına bir câmi ve imâret yaptırdı. Ayrıca Muhyiddîn-i Arâbî'nin vefâtından önce ayağını yere vurarak, "Sizin taptığınız, benim ayağımın altındadır" buyurduğu yeri tesbit ettirip, orayı kazdırdı. Orada küp içinde altın çıktı. Bundan, "Siz, Allahü teâlâya değil de, paraya tapıyorsunuz" demek istediği anlaşıldı.
Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin, onu çok seven bir hizmetçisi vardı. Onun vefâtından sonra gece gündüz ağlardı. Bir gece hizmetçinin kapısı açıldı. İçeriye Muhyiddîn-i Arabî sağlığındaki hâliyle girdi. Hizmetçisine; "Ağlamayınız." diyerek onu teselli etti.
Büyük âlimlerden birisi Kâbe-i muazzamaya gelmiş tavâf ediyordu. O esnâda ihrâmını giymiş bir kimsenin ayağa kalkmadığını gördü ve kendi kendine; "Benim gibi bir âlime hürmet etmemek ne ayıp şey." dedi. Biraz sonra büyük bir câmide vâz verecekti. Câmi çok kalabalıktı. Bütün cemâat onun vâzını dinlemek için bekliyorlardı. Büyük âlim ağır ağır kürsüye çıktı. Fakat hiçbir şey söyleyemedi. Aklındaki bilgiler o anda silinmişti. Bir an aklı durur gibi oldu. Ter içinde kaldı. "Bugün biraz rahatsızım, konuşamayacağım." dedi ve kürsüden indi. Evine gidip; "Yâ Rabbî! Ne gibi bir hatâ ettim, ne gibi bir kusûr işledim de bunlar başıma geldi." diye Allahü teâlâya yalvarıp ağladı. O gece rüyâsında Muhyiddîn-i Arabî'yi gördü. Hatâsının ona karşı olan düşüncesi olduğunu anlayıp pişman oldu. Muhyiddîn-i Arabî'yi aradı fakat bulamadı. Ümitsiz bir halde otururken kapısı çalındı. Gördü ki, Muhyiddîn-i Arabî hazretleri karşısında durmaktadır. "Buyurun." deyip içeri aldı ve af diledi. Muhyiddîn-i Arabî onun özrünü kabûl etti. Allahü teâlâya onun için duâ etti. O âlim kimsenin ilmi, kendisine iâde olundu.
Muhyiddîn-i Arabî hazretleri her işini Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için yapardı. Allahü teâlânın rızâsına ve mârifet-i İlâhiyyeye kavuşmak için İslâmiyete tam uymak gerektiğini belirtirdi.
"İslâmiyetin emirlerinden bir emri yapmayanın mârifeti sahîh değildir." buyururdu.
Muhyiddîn-i Arabî; "Ârifin niyeti, maksadı olmaz" buyuruyor. İslâm âlimleri bu cümleyi şöyle açıklamaktadırlar: "Allahü teâlâyı tanıyan kimse, belâdan kurtulmak için bir şeye başvurmaz demektir. Çünkü, derd ve belâların sevgiliden geldiğini, O'nun dileği olduğunu bilmektedir. Dostun gönderdiği şeyden ayrılmak ister mi ve o şeyin geri gitmesini özler mi? Evet duâ ederek, gitmesini söyler. Fakat, duâ etmeğe emr olunduğu için, bu emre uymakdadır. Yoksa, gitmesini hiç istemez. O'ndan gelen her şeyi de sever, hepsi kendine tatlı gelir. Evet, çünkü sevgilinin düşmanlığı, düşmanlar içindir. Dostlarına düşmanlığı, görünüştedir. Bu ise merhametini, acımasını bildirmektedir. Böyle düşman görünmesinin, sevene nice faydaları vardır, bu anlatılmakla bitmez. Bundan başka, dostlarına düşmanlık gibi görünen işler yapması, bunlara inanmıyanları harâb etmekte, onların belâlarına sebeb olmaktadır."
Şeyh-i Ekber Muhyiddîn-i Arabî hazretleri hadîs ilminde sâhib-i isnâd ve fıkıh ilminde ictihâd makâmında idi. Buyururdu ki: "Peygamber efendimiz; "Hesâba çekilmeden evvel, hesâbınızı görünüz." emri ile, bâzı meşâyıh, her gün ve her gece yaptıkları işlerden kendilerini hesâba çekiyor. Ben, hesâbda onları geçtim ve işlediklerimle berâber, düşündüklerimde de hesâbımı görüyorum."
Dört mezhebin âlim ve ârifleri, Muhyiddîn-i Arabî'yi hep medhetmişlerdir. İmâm-ı Şa'rânî El-Yevâkit vel-Cevâhir'inde ondan uzun uzun bahsetmekte, Şeyh Abdülganî Nablüsî ve Ârif-i billah Seyyid Mustafa Bekrî, onun için ayrı birer kitap yazmışlardır. Abdülganî Nablüsî'nin eseri Er-Redd-ül-Metîn alâ Müntakıs-il-Ârif Muhyiddîn, Seyyid Mustafa Bekrî'nin eseri, Es-Süyûf-ül-Haddâd fî A'nâki Ehl-iz-Zendeka vel-İlhâd'dır. Şihâbüddîn Sühreverdî, Şeyhülislâm Zekeriyyâ, İbn-i Hacer Heytemî, Hâfız Süyûtî, Ali bin Meymûn, Celâlüddîn Devânî, Seyyid Abdülkâdir Ayderûsî, İbn-i Kemâl Paşa, Kâmûs sâhibi Necmüddîn Fîrûzâbâdî hep onu medh etmişlerdir.
Osmanlı Devletinin yetiştirdiği âlimlerin en büyüklerinden olan İbn-i Kemâl Paşa hazretleri, İbn-i Arabî hakkında sorulan bir suâle şöyle cevap vermiştir: "Kullarından sâlih âlimler yaratan, bu âlimleri peygamberlerine vâris kılan Allahü teâlâya hamd olsun. Dalâlette olanlara doğru yolu göstermek için gönderilen Muhammed Mustafâ'ya, O'nun Ehl-i beytine ve dînimizin emirlerini tatbikte gayretli olanEshâbına salât ve selâm olsun. Ey insanlar, biliniz ki; Şeyh-i âzam âriflerin kutbu, muvahhidlerin imâmı, Muhammed bin Ali ibniArabî et-Tâî el-Endülüsî, kâmil bir müctehid, fâzıl bir mürşîd, hayret verici menkıbeler, garip hârikalar sâhibi bir âlimdir. Çok talebesi olup, âlimler, fâzıllar indinde makbûldür. İbn-i Arabî'yi inkâr eden hatâ etmiştir. Hatâsında ısrâr eden sapıtmıştır. Sultânın onu edeblendirmesi ve bu bozuk îtikâddan sakındırması lâzımdır. Zîrâ, Sultan iyiliği emredip, kötülükten sakındırmak ile memurdur ve vazifelidir.
İbn-i Arabî'nin birçok eseri vardır. Füsûs-i Hikem ve Fütûhât-ı Mekkiyye adlı eserlerinin bâzı meseleleri lafz ve mânâ bakımından mâlûm olup, emr-i ilâhîye ve şer'i Nebevî'ye uygun, bâzı meseleleri ise, zâhir ehlinin idrâkinden hafîdir (gizlidir). Bunu ancak ehl-i keşf ve bâtın (gönül ehilleri) bilirler. Meram olan mânâyı anlayamayan kimsenin, bu makamda susması gerekir. Zîrâ Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: "Hakkında bilgi sâhibi olmadığın bir şeyin ardınca gitme, çünkü kulak, göz ve kalb, bunların hepsi ondan sorumludur" (İsrâ sûresi: 36). Allahü teâlâ doğru yola götürendir."
İmâm-ı Süyûtî, Tenbîh-ül-Gabî kitabında, Muhyiddin-i Arabî hazretlerinin büyüklüğünü vesîkalarla isbât etmektedir. Ebüssü'ûd Efendi fetvâlarında da, ona dil uzatılamayacağı yazılıdır.
Bununla berâber, îmân, îtikâd ve ibâdet bilgilerine tam vâkıf olmayanların ve tasavvufun inceliklerini iyi bilmeyenlerin, Muhyîddîn-i Arabî'nin kitaplarını okumaları ve sözleri üzerinde düşünmeleri, çok defâ zararlı olmaktadır. Geçmiş asırlardaki velîlerin ve âlimlerin bâzıları da, onun sözlerini anlamakta acze düşmüşler ve yanlış yollar tutmuşlardır. Ayrıca tasavvufta vahdet-i vücûd bilgisi ve mertebesi çok yüksek ve kıymetli olmakla berâber, nihâyetin nihâyeti değildir. Asıl maksad yanında, bu mertebe çok gerilerde kalmaktadır. (Vahdet-i Vücûd ve Muhyiddîn-i Arabî hakkında, İhlâs Holding A.Ş. tarafından yayınlanan Müjdeci Mektuplar ve Seâdet-i Ebediyye kitaplarında geniş bilgiler vardır.)
Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, 1230 (H.627) senesinde Şam'da iken, bir gece mânâ âleminde Peygamber efendimizi gördü. Peygamber efendimiz elinde bir kitap tutarak; "Bu Füsûs-ül-Hikem kitabıdır. Bunu al ve insanların faydalanması için muhteviyâtını açıkla." buyurdu. Muhyiddîn-i Arabî de Sevgili Peygamberimizin mânevî işâretine uyarak, emir ve ilhâm ile, kitabın ihtivâ ettiği hususları ne eksik, ne de fazla yazdı. Bu kitapta kısa bir başlangıç vardır. Ve ismi bildirilen her Peygambere aleyhimüsselâm, bir hikmet verildiği bildirilmiştir. Çok kıymetli bir kitaptır. Sonra gelen âlimler, bu kitabın kırktan fazla şerhini yapmışlardır.
Kaynak : Evliyalar Ansiklopedisi
1) Tenbîh-ul-Gabî
2) El-A'lâm; c.6, s.281
3) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.11, s.40
4) Lisân-ül-Mizân; c.5, s.311
5) Şezerât-üz-Zeheb; c.5, s.190
6) Kâmûs-ül-A'lâm; c.5, s.4, 233
7) Fevât-ül-Vefeyât; c.3, s.435
8) Zeyl-i Ravdateyn; s.170
9) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.118
10) Mîzân-ül-İ'tidâl; c.3, s.659
11) Nefehât-ül-Üns; s.621
12) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.188
13) Tabakât-ül-Müfessirîn; c.2, s.202
14) Et-Tefsîr vel-Müfessirûn; c.2, s.407
15) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye (49. Baskı) s.1122
16) Müjdeci Mektublar-Mektûb; No:100, 131, 200, 220, 234
17) Tabakât-ı Evliyâ; s.469
18) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c.9, s.153
|