⏳ 1 Mart 2018 | 22:22:26
|
KABİR SIKMASI
(İmam Celâleddin Es-Süyûtî, Kabir Âlemi, s. 193)
"İmam Ahmed, Hakim-i Tirmizi, Beyhaki, Huzeyfe (ra)'den rivâyetlerine göre şöyle demiştir:
Bir cenazede Resûlullah (sav) ile beraberdik, kabre vardığımızda Resûlullah (sav) kabrin kenarında oturdu, sık sık kabrin içine bakmaya başladı ve sonra şöyle buyurdu:
- Burada mü'min öyle sıkıştırılır ki damarları ve kasları şiddetten kopar. Kâfir ise üstü ateşle dolar."
(İmam Celâleddin Es-Süyûtî, Kabir Âlemi, s. 194)
"Hakim-i Tirmizi ve Beyhaki, ibn-i İshak yoluyla Ümeyye ibn-i Abdullah'dan rivâyet ettiklerine göre:
- Sa'd'ın bazı akrabalarından; "Resûlullah'ın (Sa'd için kabir daraldı) sözünden ne anladınız?" diye sorulmuş. Onlar cevaben:
- Resûlullah (sav)'e ne kastettiği soruldu, küçük taharetten kusurlu davrandığından dolayı kabir ona sıkıştı, diye buyurdu, demişler.
(Berika, Cild 1, s. 476)
Manâ'sı: Resûlullah (sav) Hz. Aişe (ra)'ye dedi ki:
- Kabrin dağdağası, münker ve nekirin suali esnasında halin nice olur? (Sonra buyurdu ki:)
- Yâ Hümeyrâ şüphesiz kabir dağdağası mü'min için ananın, çocuğunun ayağını eliyle sıkması gibidir. Münker ve nekirin suali de,mü'minler için, gözü ağrıdığı zaman sürme çekmek gibidir.
Bir adama ikinci bir ismi koymak Peygamberimiz (sav)'den kalan büyük sünnettir. Yalnız hoşlanmayacağı isimle çağırmayın buyuruyor. Peygamberimiz (sav) Hz. Ali'ye Ebu Turab, Hz. Aişe validemize Humeyra derdi. Ebû Cehil'in esas adı Abdurrahman idi. İsmini Peygamberimiz (sav) Ebû Cehil koydu. Cahillerin babası demektir. Ebû Hüreyre'nin ismi yine Peygamberimiz (sav) tarafından kondu. Kedilerin babası demektir.
Babasından başkasına baba demek yok diyenlere büyük delildir.
(İmam Celâleddin Es-Süyûtî, Kabir Âlemi, s. 195)
"Taberani, Enes (ra)'den şöyle rivâyet etmiştir:
Resûlullah (sav)'ın kızı Zeynep vefat edince Resûlullah (sav)'a vardık. Mahzun olduğunu gördük. Kabrin yanında oturdu ve göğe bakmaya başladı. Sonra kabrin içine indi. Mahzunluğu devam ediyordu. Kabirden çıkınca sevinçli olduğunu gördük. Hemen sebebini sorduk. Cevaben:
- Kabrin darlığını ve Zeyneb'in zayıf olduğunu düşünüyordum. Hafiflemesi için dua ettim. Kabul oldu. Amma yine de ins ve cinnin haricinde her şeyin duyacağı bir bağırmaya sebeb olan kabir daralmasından kurtulamadı." buyurdu.
(İmam Celâleddin Es-Süyûtî, Kabir Âlemi, s. 195)
"Sahih bir senedle Ebû Eyyûb'dan rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:
Küçük bir çocuk defn edildi. Resûlullah (sav):
- Eğer kabir daralmasından kimse kurtulsaydı, bu çocuk kurtulacaktı", dedi.
(İmam Celâleddin Es-Süyûtî, Kabir Âlemi, s. 199)
"Beyhaki, ibn-i Mende, Deylemi, ibn-i Necar, Saîd ibn-i Müseyyib (ra)'den rivâyet ettiklerine göre, Hz. Aişe (ra) Resûlullah (sav)'a şöyle demiştir:
- Yâ Resûlullah! Bana Münkir-Nekir'in sesinden ve kabrin sıkıştırmasından söz ettiğinden bu yana hiç bir şeyden yararlanamıyorum.
- Ey Aişe! Münkir-Nekir'in sesi, mü'minler kulağında, gözdeki sürme gibidir. Kabrin sıkıştırması ise şefkatle ananın kucaklaması gibidir. Çocuğu başının ağrıdığını ona anlatır. O da yumuşaklıkla başını okşar. Fakat ey Aişe, ne yazık o kimselere ki, Allah'dan şikayet ederler. Taş, yumurtanın üstüne düşüp onu ezdiği gibi kabirlerinde ezilirler."
(İmam Celâleddin Es-Süyûtî, Kabir Âlemi, s. 200)
"Ebû Nuaym'ın "Hilye"de Abdullah ibn-i eş-Şağir'den rivâyet ettiğine göre, Resûlullah (sav) dedi ki:
- Son hastalığında kim (kul huvellahu) İhlâs sûresini okursa kabir fitnesinden emin kalır ve kabrin daralıp sıkıştırılmasından da emin kalır. Kıyamet gününde melekler onu avucuna alarak sırattan geçirip cennete korlar."
(İmam Celâleddin Es-Süyûtî, Kabir Âlemi, s. 200)
"İbn-i Ebû Dünya, Yezid, er-Rakkaş'dan rivâyet ettiğine göre, O demiş ki:
- Ölü kabre konulunca amelleri onu sarar. Cenâb-ı Hakk (cc) onun amellerini konuşturur. Onlar:
- Ey bu çukurda dostlarından ayrılıp yalnız kalan kul! Bugün bizden başka dost ve arkadaşın yoktur" derler.
(İmam Celâleddin Es-Süyûtî, Kabir Âlemi, s. 201)
"Tirmizi, Hasen gördüğü bir rivâyetle Ebû Said (ra)'den nakline göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
- Lezzetleri yıkan ölümü hatırlayınız. Zira kabir, her gün konuşarak şöyle der:
- Ben gurbet ve yalnızlık eviyim. Ben topraktan bir evim. Ben böcekler eviyim.
Mü'min kul defn edilince kabir ona: "Ehlen merhaba" diyere;
- Üzerimde yürüyenlerin en sevimlisi sensin. Benimle başbaşa kaldığında sana ne yapacağımı göreceksin, der. Sonra, gözü kestiği kadar kabir ona genişleyip cennete bir kapı açılır.
Zalim veya kâfir ise, defin edilirken kabir:
- Merhaba olmasın. Üzerimde yürüyenlerin en nefret ettiğim can sensin. Benimle başbaşa kaldığında sana ne yapacağımı göreceksin. Kabir onu öyle sıkıştırır ki, kaburgaları birbirine geçer.
(Ravi dedi ki, Peygamberimiz (sav) parmaklarını birbirine geçirerek: "böyle olur", buyurdu.)
Kabirde ona pis koku salan yetmiş ejderha eşlik edecekler, eğer birisinin üfürüğü yere isabet etseydi, yer yüzünde bitki bitmezdi.
Hesaba çekilinceye kadar onu rahatsız edip, kendisini parçalayacaklardır.
Ravi dedi ki: Resûlullah (sav):
- Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur"diye buyurdu.
(İmam Celâleddin Es-Süyûtî, Kabir Âlemi, s. 202)
"İbn-i Mendeh "Ruhlar" babında Mucahid tarikiyle Berâ ibn-i Azip (ra)'den o da Peygamberimiz (sav)'den naklettiklerine göre:
- Mü'min sekerâta girince, güzel sûrette, güzel kokuyla ona bir melek gelir. Ruhunu kabz etmek için yanına oturur. Cennetten bir tabut ve kefenle iki melek daha gelir. Bunlar biraz uzakta otururlar. Ölüm meleği ruhunu çıkarınca uzakta duran o iki melek acele ile onu alırlar, onu ilaçlarlar. Ve iyice kefenlerler. Sonra semaya yükseltirler. Semanın kapısı ona açılır. Melekler onun semaya çıkmasıyla birbirine müjde verirler:
- Bu güzel ruh kimindir ki semanın kapısı ona açıldı, derler. Ve dünyada iken en güzel ismiyle onu isimlendirirler.
Öylece semadan semaya yükselterek Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna eriştirirler. Ve ameli Âlâ'yı İlliyîne bırakılır. Cenâb-ı Hakk (cc) o meleklere:
- Siz şahid olun ki ben bu amelin sahibini affettim, der. Kitabı mühürlenir ve illiyîne (en yüksek makama) konulur.
Sonra Cenâb-ı Hakk:
-Kulumun ruhunu yere götürün, der. Zira onlara öyle söz vermiştim. Kabre konulunca kabir der:
- Üstümde iken en sevimli idin. Şimdi içime düştün. Sana yapacağımı göreceksin. Kabir gözünün kestiği kadar ona genişlenir. Ayakları tarafından cennete bir kapı açılır: "Allah'ın sana hazırladığı mükâfatı gör" denilir. Sonra baş ucunda bir pencere açılır. "Cehennemi de gör. Allah seni nasıl kurtarmış, uykuya dal" denir. Bundan sonra meyyit için en sevimli şey kıyametin kopmasıdır."
(İmam Celâleddin Es-Süyûtî, Kabir Âlemi, s. 206)
"İbn-i Ebû Dünya "Kabirler" kitabında Muhammed ibn-i Subayh'den rivâyet edip şöyle demiştir:
Ölü kabre konulup azaba (işkenceye) verilince, ondan daha önce ölen komşuları ona:
- Ey bizden sonra dünyada yaşayan komşu! Bizim ölümümüzden sana ibret olabilecek bir şey olmadı mı? Senden önce ölümümüz sana bir fikir vermedi mi? İşimizin sona erdiğini görmedin mi? Tüm bunlara rağmen işini ciddiye almayıp erteliyordun ve yapman gerekenleri ifa etmeye özen göstermiyordun, derler.
Kabir dahi, ona şöyle der:
- Ey üstümde mağrurcasına dolaşan insan! Daha önce içime düşen akrabalarından ibret almadın mı? Onlardan gafil dolaşıp ergeç bana vardıklarını görmedin mi? Ecelleri onları kabre götürürken, dostları onları teşyi' ederken görmedin mi?"
(İmam Celâleddin Es-Süyûtî, Kabir Âlemi, s. 207)
"Beyhaki "Şuab-ı İman"da Enes ibn-i Mâlik (ra)'den rivâyet ettiğine göre şöyle demiştir:
- Size duymadığınız, bilmediğiniz çok önemli iki gün ve iki geceden haber vereyim mi? Bu iki günden biri, Allah tarafından elçinin ya beraat veya cezayı getirdiği gündür. İkinci gün ise Allah'ın huzurunda kişinin hesaba çekileceği gündür. O gün kitabı ya sağına veya soluna verilir. İki geceden ilki ise, kabre ilk misafirlik gecesidir. İkincisi de Haşır arefesi olan gecedir."
|