11 Ocak 2022 | 19:43:50

Allah'ın Konuşması Nasıl Olur? :


Konevî “Umde” şerhinde diyor ki:

“Ehl-i Sünnet, eşyanın varlığı­nın Allah Teâlâ'nın “Kün” emrine taalluk ettiğine inanmazlar. On­ların inancına göre belki eşyanın varlığı Allah'ın icad ve yaratma­sına tâalluk eder. Allah'ın icad ve yaratması ise O'nun ezeli sıfatı­dır. Bu söz, Allah'ın yaratması ile maksadın süratle meydana gel­mesinden ibarettir.

Eş'arilere göre ise eşyanın varlığı Allah'ın ezelî kelâmına taal­luk eder. “Te'vîlat” şerhinde de böyle kaydediliyor. “Tefsir'ul-Teysîr”de Cenabı Allah'ın:

“Allah Teâlâ bir işe hüküm verdiği zaman yalnız ol, der olur.”[1]

Âyeti tefsir edilirken şöyle deniliyor: Cenabı Allah bu ayette eşyayı “ol” emri ile muhatap kıldı, bu hitap sebebiyle var olur, mâ­nasını kasdetmemiştir. Zira bu emir gerçekten eşyaya hitap kılnırsa o takdirde ya yokta olan şeye hitap yapılmış olacak ve bu hi­tap sebebiyle var olmuş olacak, yahut da var olan bir şeye var ol­duktan sonra hitap olacak. Yok olan bir şeye hitap olması caiz de­ğildir. Çünkü herhangi bir şey ortada yoktur, yok olan bir şey na­sıl muhatap olur? Var olan bir şeye hitap vaki olması da caiz değildir. Çünkü var olan şey vardır. Ona nasıl var ol denilebilir?

Âyetteki ifade şu noktayı beyan ediyor: Cenabı Allah bir şeyi yaratmak isteyince o şey var olur.

Eğer denilirse ki: Allah'ın icadı ile vücud meydana geldiği zaman bu “ol” emrinin faydası nedir? Deriz ki: bu emrin faydası Al­lah'ın büyüklüğünü ve kudretini göstermektir. Nitekim Cenabı Al­lah kabirde bulunan ölüleri diriltecek, lâkin sûra üflemek suretiyle diriltecek. Yahut denilebilir ki aklî deliller eşyanın varlığının icat ile var olduğuna delâlet eder. Kesin nakli deliller de o icadın bu emir vasıtasıyla olduğunu beyan ediyor. Bu sebeple faydasını aramakla meşgul olmadan âyetlerin hükmünün gereği ile amel etmek vacib olmuştur. Müteşâbih âyetlerde olduğu gibi. Bu âyetlerin te­vili ile meşgul olmadan onlara iman etmek vaciptir.

Fahr'ul-İslâm Pezdevî “Usûl” adlı kitabında Allah'ın “Kün” emrinden maksadın, Eş'arî mezhebine uygun olarak icad mânasında mecaz olan bu kelime konuşmanın hakikati olduğuna işaret et­miştir. Zira bu söz üzerine istenilen şeyi ispat etmek için âyete da­yanmak daha kuvvetlidir. Çünkü âyet, bundan, konuşmanın haki­kati kaydedildiğine daha çok delâlet eder. Çünkü burada emir mü­kerrerdir. Diğer âyetler ise böyle değildir.

Pezdevî'ye şöyle cevap verilmiştir. O'nun mezhebi Eş'arîlerin mezhebinden ayrı değildir. Zira Eş'arî'ye göre eşyanın varlığı “Kün-Ol” hitabı iledir, başka türlü değildir. Ehl-i Sünnet'e göre ise Al­lah'ın icadı iledir, başka bir şey ile değildir. Pezdevî'ye göre ise eş­yanın varlığı Allah'ın icadı ve hitabı ile vücut bulmuştur. Böylece Pezdevî'nin görüşü üçüncü bir mezheb olmuştur. Doğrusunu Allah Teâlâ bilir.

Cenabı Allah yarattığı mahlûkattan biri ile konuşacağı zaman Allah'ın emri ile Levh-i Mahfuz'da yazılan Kadîm kelâmına delâlet eden kelime ve harflerle yazılmış bulunan kelâmı ile konuşur, ha­dis olan kelâm ile konuşmaz. Zira hadis olan kelâm, O'nun kelâmı­na delâlet eden harfler ve kelimeler olup Allah'ın zatı ile kâim olan kelâmın hakikati değildir. Zira Allah kelâmı diğer sıfatlarda oldu­ğu gibi yaratıkların kelâmına benzemez. Cenabı Hak bir âyette şöy­le buyuruyor:

“Hiçbir insan yoktur ki, Allah onunla (doğrudan doğruya) ko­nuşmuş olsun; ancak vahyile, yahut perde arkasından, yahut bir peygamber gönderip de kendi izniyle dilediğini vahyetmesi suretiy­le olur.” [2]

Yâni Cenab-ı Allah peygamberlere yaptığı gibi, rüyada da kuluna vahyeder, yahut Allah velilerinde olduğu gibi ilham eder.

“Allah Ömer'in lisanı üzre konuşur” mealindeki hadîs-i şerif de bu mânada söylenmiştir. Perde arkasından konuşma, Musa Aleyhisselâm'da olduğu gibi Allah'ı görmeden kelâmını işitmek suretiyle olur. Yahut Cebrail Aleyhisselâm gibi bir melek göndererek bu melek vasıtasıy­la vahyeder. Yâni elçi olan melek kul ile konuşarak rabbinin emri­ni tebliğ eder.

Allah'ın kelâmı kendi zatı ile kâimdir. Mûtezile'ye göre ise du­rum böyle değildir. Mutezile Allah'ın, başkası ile kaim olan bir ke­lâm sıfatı ile muttasıf bulunduğu ve Allah'ın böyle bir sıfatı bu­lunmadığı görüşünü benimseyerek, şöyle demişlerdir: Allah'ın kelâ­mı harfler ve seslerden meydana gelir ve Allah bu kelâmı Cebrail aleyhisselâm'da, Hz. Peygamber'de ve Levh-i Mahfuz'da olduğu gi­bi başkalarının ağzında yaratır.

Hanbelilerin sapıkları da şöyle demişlerdir; Allah'ın kelâmı harf ve seslerden ibarettir. Bu harfler ve sesler Allah'ın zatı ile kâ­imdir. Allah'ın zatı ise kadîmdir. Onların bir kısmı cehaletlerinde mübalağa ederek şöyle demişlerdir: Mushaf'ın cilt ve kâğıdı dahi kadîmdir. Nerde kaldı ki sayfaları. Bu söz bizzarure batıl bir söz­dür ve hissi bir davranış icabı olarak inatlaşmadır. Çünkü “Bismillah”taki “ba”nin “sin”den önce olduğu gözle görülüyor.

[1] EI-Bakara: 2/117-60

[52] Şûra: 42/51.



🖋 Yazar :Sevdali1
Mesaj: 1000+



Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group