Kitap, sözlükte "yazmak ve yazılı belge" anlamına gelir. Terim olarak ise, Allah
Teâlâ'nın kullarına yol göstermek ve aydınlatmak üzere peygamberine vahyettiği
sözlere ve bunun yazıya geçirilmiş şekline denilir. Çoğulu "kütüb"dür.
Hıristiyan ve yahudilere ilâhî kitap olarak İncil ve Tevrat verildiğinden onlara
"Ehl-i kitap" denilmiştir. İlâhî kitaplara Allah katından indirilmiş olması
sebebiyle "kütüb-i münzele" veya "semavî kitaplar" da denilir.
Kitaplara iman, Allah tarafından bazı peygamberlere kitaplar indirildiğine ve bu
kitapların içeriğinin tümüyle doğru ve gerçek olduğuna inanmak demektir.
Yüce Allah Hz. Peygamber'e,
"İşte onun için sen (tevhide) davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların
heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah'ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda
adaleti gerçekleştirmekle emrolundum..." (eş-Şûrâ 42/15) diye hitap etmiş,
müminlere de
"Ey iman edenler, Allah'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha
önce indirdiği kitaba iman ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını,
peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam mânasıyla sapıtmıştır" (en-Nisâ
4/136) buyurarak, kitaplara inanmanın bir iman esası olduğunu belirtmiştir.
İslâm'da iman esasları birbiriyle bağlantılı ve birbirinden ayrılmaz olduğu için
kitaplara iman diğer esaslardan ayrılmaz. Allah'a inanmak, bizi O'nun birer yol
gösterici olan peygamberler gönderdiğini kabul etme sonucuna götürür.
Peygamberlere iman da onların Allah'tan getirip tebliğ ettiklerini tasdik etmeyi
gerektirir. Peygamberlerin tebliğ ettikleri şeyler de Allah'ın kitaplarıdır.
Her ilâhî kitap bir peygamber aracılığıyla gönderilmiştir. Kendisine kitap
indirilen peygamber de, ondaki emir ve yasakların uygulanmasını göstermiş ve
bunların yaşanabilir olduğunu ortaya koymuştur.
İlâhî kitaplar konusu Allah'ın kelâm sıfatı ile ilgilidir, bu sıfatın eseridir.
Peygamberlerine vahiy yoluyla bildirildiği mesajının ortaya çıkmış şeklidir.
Peygambere indirilen kitaplara ilâhî kitap denilmesinin sebebi, bu kitapların
Allah tarafından gönderilmesi, söz ve içerik olarak onlarda hiçbir beşer
katkısının bulunmamasıdır.
Bizler bugün kitapların şu andaki şekillerine değil, Allah'tan gelen bozulmamış
şekillerine inanmakla yükümlüyüz. Çünkü ilâhî kitaplara inanmadıkça kişinin
imanı gerçekleşemez. İlâhî kitaplardan bir kısmı tamamen kaybolmuş, bugün için
elimizde ondan hiçbir şey kalmamıştır. Hz. İbrâhim'in sahifeleri böyledir.
Tevrat, Zebur ve İncil ise zamanla insanların iyi veya kötü niyetli müdahaleleri
sonucu değişikliğe ve bozulmaya uğramıştır.
Allah'ın vahyettiği şekilde varlığını korumuş, hiçbir bozulma ve değişikliğe
uğramadan günümüze kadar gelmiş ve kıyamete kadar da bu özelliğini sürdürecek
olan yegâne kitap Kur'ân-ı Kerîm'dir:
"Kur'an'ı kesinlikle biz indirdik. Elbette onu yine biz koruyacağız" (el-Hicr
15/9) âyetiyle Allah, insanlara Kur'an'ın ilâhî koruma altında bulunduğunu ve
kıyamete kadar değişikliğe uğramadan kalacağını bildirmektedir.
Kur'ân-ı Kerîm, kendinden önceki kitapları tasdik etmiş, fakat onların koymuş
olduğu bazı hükümleri ortadan kaldırarak yeni hükümler getirmiştir. Mümin
olabilmek için, Hz. Peygamber'e ve ona indirilen Kur'an'a uymayı ısrarla
vurgulamıştır (bk. Âl-i İmrân 3/31; en-Nisâ 4/47; el-Mâide 5/15; el-En`âm 6/153;
el-A`râf 7/3).
Buna göre Ehl-i kitabın mümin diye nitelenebilmesi ve kurtuluşa erişebilmesi
için Hz. Peygamber'i ve Kur'an'ın hükümlerini gönülden benimsemesi
gerekmektedir.
Peygamber göndermek ve kitap indirmek Allah için bir görev ve zorunluluk
değildir. Fakat insanların peygamberlere ve kitaplara ihtiyacı vardır. Gerçi
insan yaratılırken birtakım yeteneklerle donatılmıştır. Bu yetenekler sayesinde
insan kendi gayretiyle kendisi, çevresi ve diğer yaratıklar hakkın-da bazı
bilgiler edinebilir, birtakım gerçekleri kavrayabilir. Fakat bütün bunlar
sınırlı ve kendi gücü oranındadır. İnsanın gücünü aşan hususlarda, ye-terli
olmadığı konularda ilâhî yardıma, vahye ve kutsal kitaba olan ihtiyacı
ortadadır. İnsanın bu ihtiyacını en iyi bilen Allah, kuluna bir lutûf ve ikram
olarak peygamberleri aracılığıyla kitaplar indirmiş ve yol göstermiştir. İlâhî
kitaplar indirildiği ümmet için Allah'ın hükümlerinin açıklandığı ilk kaynaktır.
Dinin inanç esasları, amelî ve ahlâkî hükümleri, farz ve haramlar kitap ile
belirlenir.
İlâhî kitaplar doğrudan Allah katından gelir. Bu bakımdan hem söz hem de manâ
açısından Allah kelâmıdır. İlâhî kitapların hedefi ise insanlığı sapıklıktan
kurtarmak, hidayete, iyiliğe, aydınlığa çıkarmak ve sonunda iki dünyada mutlu
kılmaktır.
b) İlâhî Kitaplar
İlâhî kitaplar Allah kelâmı olmak bakımından aralarında farklılık bulunmamasına
rağmen, hacimleri ve hitap ettikleri kitlenin büyüklüğüne göre, suhuf ve kitap
olmak üzere ikiye ayrılırlar.
aa) Suhuf
Sahife kelimesinin çoğulu olan suhuf, dar bir çevrede, küçük topluluklara,
ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde indirilen birkaç sayfadan oluşmuş küçük
kitap ve risâlelere denilir. Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. İbrâhim ve Mûsâ'ya indirilen
sayfalardan bahseden iki âyet vardır (en-Necm 53/36-37; el-A`lâ 87/14-19). Bunun
dışında Kur'an'da ve mütevâtir hadislerde suhuf ile ilgili bir bilgi
bulunmamaktadır. Ebû Zer'den rivayet edilen bir zayıf hadise göre sayfaların
sayısı 100 olup şu peygamberlere indirilmiştir: Hz. Âdem'e 10 sayfa, Hz. Şît'e
50 sayfa, Hz. İdrîs'e 30 sayfa, Hz. İbrâhim'e 10 sayfa (bk. Süyûtî, ed-Dürrü'l-mensûr,
VIII, 489; Âlûsî, Rûhu'l-meânî, XV, 141-142). Bugün bu sayfalardan elimizde
hiçbir şey yoktur.
Suhufa göre daha hacimli ve kitap şeklinde olan ve evrensel mesajlar içeren
ilâhî kitaplar ise Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'an olmak üzere dört tanedir.
bb) Tevrat
Tevrat İbrânîce bir kelime olup "kanun, şeriat ve öğreti" anlamlarına gelir. Hz.
Mûsâ'ya indirilmiştir. Tevrat'a Ahd-i Atîk ve Ahd-i Kadîm de (Eski Ahit)
denilir. Tevrat'ın aslının Allah kelâmı ve peygamberine indirdiği kutsal bir
kitabı olduğuna inanmak her müslümana farz olup, bunu inkâr etmek kişiyi küfre
düşürür. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'de Tevrat'ın Allah'ın kutsal kitaplarından biri
olduğu açıklanmıştır:
"Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat'ı indirdik..." (el-Mâide
5/44).
Tevrat Hz. Mûsâ aracılığıyla İsrâiloğulları'na gönderilmiştir. Ancak onlar
tarihte yaşadıkları sürgün ve esirlik dönemlerinde Tevrat'ın Allah'tan gelen
şeklini koruyamamışlardır. Tevrat'ın asıl nüshası kaybolunca, yahudi din
bilginleri tarafından kaleme alınan Tevrat nüshaları ortaya çıkmıştır. Bugün
elde mevcut olan Tevrat tahrif edilmiş, bütünüyle ilâhî kitap olma özelliğini
yitirmiştir.
cc) Zebur
Kelime olarak "yazılı şey ve kitap" anlamına gelen Zebur, Hz. Dâvûd'a indirilmiş
olan ilâhî kitabın adıdır. Bu konuda Kur'an'da şöyle buyurulur:
"...Gerçekten biz, peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık. Dâvûd'a da
Zebur'u verdik" (el-İsrâ 17/55).
Zebur, ilâhî kitapların en küçüğü olup, yeni dinî hükümler getirmemiştir. Bugün
elde mevcut olan Zebur nüshaları, lirik söyleyiş ve ilâhîlerden, Allah'a övgü ve
hikmetli sözlerden ve birtakım nasihatlardan meydana gelmiştir. Mezmûrlar adıyla
Eski Ahid'de yer almaktadır.
dd) İncil
İncil kelime olarak "müjde, tâlim ve öğretici" anlamına gelir. Hz. Îsâ
aracılığıyla İsrâiloğulları'na indirilmiştir:
"Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri
üzerinde, Meryem oğlu Îsâ'yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya
rehberlik ve nur bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir
hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik" (el-Mâide 5/46).
İncil'e, Allah'tan Hz. Îsâ'ya indirildiği şekliyle inanmak imanın
gereklerindendir. Fakat bugün İncil'in orijinal metni de diğer bozulmuş kitaplar
gibi elde yoktur. Bozulmuş ve insanlar tarafından müdahaleye mâruz kalmış şekli
vardır. İncil'e Ahd-i Cedîd de (Yeni Ahit) denilir.
Bir müslümana önceki kutsal kitaplarda bulunan bir hususun haber verilmesi
durumunda; eğer bu husus, Kur'an ve sahih hadislerdeki bilgilere uygunsa kabul
edilir. Âyet ve hadislere aykırı ise reddedilir. Âyet ve hadislerde hiç
bahsedilmiyor ve İslâm'ın temel prensiplerine de zıt düşmüyorsa Hz. Peygamber'in
şu tavsiyesi doğrultusunda hareket edilir:
"Ehl-i kitabı tasdik de etmeyin, tekzip de (yalanlamayın). Biz Allah'a, bize
indirilene, İbrâhim'e... indirilene inandık deyin" (Buhârî, "Tefsîr", sûre:
2/11; "İ`tisâm", 25).
ee) Kur'an
Allah tarafından gönderilen ilâhî kitapların sonuncusu olan Kur'ân-ı Kerîm, son
peygamber Hz. Muhammed'e indirilmiştir. Sözlükte "toplamak, okumak, bir araya
getirmek" anlamına gelen Kur'an terim olarak şöyle tarif edilir:
"Hz. Peygamber'e indirilen, mushaflarda yazılı, Peygamberimiz'den bize kadar
tevâtür yoluyla nakledilmiş, okunmasıyla ibadet edilen, insanlığın benzerini
getirmekten âciz kaldığı ilâhî kelâmdır".
Bu tarifte bazı hususlar göze çarpmaktadır: "Peygambere indirilen" derken Hz.
Muhammed kastedilmektedir. "Tevâtür yoluyla nakledilmiş olan" derken, her
devirde yalan üzerine birleşmelerini aklın imkânsız gördüğü bir topluluk
tarafından nakledildiği ve nesilden nesile böyle geçtiği için onun, Allah'a ait
oluşunun kesinliği ifade edilmektedir. "Okunmasıyla ibadet edilen" derken de,
okumanın ibadet olduğuna, namaz ibadetinde vahyedilen metnin okunması
gerektiğine ve Kur'an tercümelerinin namazda okunmasının câiz ve geçerli
olmadığına işaret edilmektedir.
1. Kur'an'ın Nüzûlü
Kur'ân-ı Kerîm, Allah Teâlâ'dan Hz. Peygamber'e Cebrâil aracılığıyla ve vahiy
yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenebilmesi, kısa zamanda etrafa yayılması,
mânasının kolaylıkla anlaşılması, zihinlerde ve akıllarda derece derece bir
gelişme ve alıştırma sağlaması, inançların ve değer yargılarının yavaş yavaş
güçlenip kökleşmesi vb. sebeplerle, o bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık
23 senede, bölümler halinde indirilmiştir. Yüce Allah Kur'an'ın bir defada
toptan indirilmeyişinin sebebini şöyle açıklamaktadır:
"İnkâr edenler: Kur'an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi? dediler.
Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık ve onu tane tane
okuduk" (el-Furkan 25/32).
Âyetler doğrudan doğruya indiği gibi, çoğunlukla meydana gelen bir olayın hemen
sonrasında olayı çözümlemek ve sorulan soruları cevaplamak için inerdi ki,
âyetin inmesine sebep olan olay veya soruya "sebeb-i nüzûl" (iniş sebebi)
denilir.
Kur'ân-ı Kerîm kendisinin, bir âyette ramazan ayında, bir başka âyette mübarek
bir gecede, bir diğerinde de Kadir gecesinde inmeye başladığını haber
vermektedir (bk. el-Bakara 2/185; ed-Duhân 44/1-3; el-Kadr 97/1).
Kadir gecesinin ramazan ayında mübarek bir gece olduğu göz önünde tutulursa,
âyetler arasında bir çelişkinin de bulunmadığı anlaşılacaktır.
2. Kur'an'ın Muhtevası
İnsanları hem bu dünyada hem de âhirette mutluluğa kavuşturmak için gönderilmiş
bulunan Kur'ân-ı Kerîm başlıca şu konuları kapsamaktadır:
1. İtikad. Başta Allah'a iman olmak üzere peygamberlere, meleklere, kitaplara,
kazâ ve kadere, âhirete ait önemli konular ve inançla ilgili çeşitli meseleler,
Kur'an'ın kapsadığı konuların başında gelir.
2. İbadetler. Kur'an'da müslümanların yapmakla yükümlü bulundukları namaz, oruç,
hac, zekât vb. ibadetlere dair âyetler vardır.
3. Muâmelât. Kur'an bir toplumun devamını sağlayan ve toplum fertlerinin
aralarındaki ilişkileri düzenleyen birtakım hükümleri kapsar. Kur'an'da
alışveriş, emanet, bağış, vasiyet, miras, aile hayatı, nikâh ve boşanma gibi
kişiyi ve toplumu ilgilendiren konulara dair açıklamalar ve hükümler vardır.
4. Ukubat. İslâm toplumunun mutluluğa erişebilmesi, bu toplum fertlerinin,
İslâm'ın koyduğu kurallara aynen uymasıyla mümkün olur. Toplumun düzenini bozan,
insan haklarını ve yasakları çiğneyen kimseler cezayı hak edecekleri için Kur'an
bunlarla ilgili hükümleri de kapsamaktadır.
5. Ahlâk. Kur'an, kişilerin dünya ve âhiret mutluluğunun sağlamasına yardımcı
olmak üzere, ana babaya hürmet, insanlarla iyi geçinme, iyiliği emretme,
kötülükten sakındırma, adalet, doğruluk, alçak gönüllülük, merhamet, sevgi...
gibi ahlâkî hükümleri de kapsamına almaktadır.
6. Nasihat ve Tavsiyeler. İnsanlara emir ve yasaklar konusunda duyarlı
olmalarını, nefislerine esir düşmemelerini, dünyayı âhirete tercih etmemelerini,
dünyada imtihana çekildiklerini hatırlatan, çeşitli tehlikelerden koruyan
nasihat ve tavsiyeler de Kur'an'ın içerdiği konular arasındadır.
7. Va`d ve Vaîd. Allah'ın emirlerine boyun eğip yasaklarından kaçınanların
cennetle mükâfatlandırılacaklarına, buyruklarını terkedip yasaklarını
çiğneyenlerin cehennemle cezalandırılacaklarına dair Kur'an'da pek çok âyet
bulunmaktadır.
8. İlmî Gerçekler. Kur'an, insanlığa gerekli olan ilmî gerçeklerin ve tabiat
kanunlarının ilham kaynağını teşkil eden âyetleri de kapsamaktadır. Kur'an, bu
ilmî gerçeklerden bir pozitif bilim kitabı gibi bahsetmek yerine insanları,
âlemin yaratıcısının kudret ve büyüklüğünü düşünmeye, Allah'ın nimetlerini
anarak O'nu yüceltmeye teşvik eder.
9. Kıssalar. Kur'ân-ı Kerîm önceki ümmetlerle, peygamberlerin hayatından da söz
eder. Ancak bunları bir tarih kitabı gibi değil, insanların ibret alacakları bir
üslûp ile anlatır.
10. Dualar. İnsan yapacağı işlerde sürekli Allah'ın yardımına muhtaç olduğu için
Kur'an'da çeşitli dualar da yer almıştır.
3. Kur'an'ın Mûcize Oluşu
Kur'an, üslûbu ve içeriği bakımından akıllara durgunluk veren, hayrette bırakan
büyük ve ebedî bir mûcizedir. Diğer peygamberlerin mûcizeleri, dönemleri geçince
bittiği, onları yalnız o dönemde yaşayanlar gördüğü halde, Kur'an mûcizesi
kıyamete kadar sürecektir.
Kur'ân-ı Kerîm hem söz hem de mâna yönünden mûcizedir ve eşsizdir. Onun söz
yönünden mûcize oluşu, Arap edebiyatının en üst noktada olduğu bir dönemde
inmesine rağmen, Araplar'a kendisinin bir benzerini getirmeleri için meydan
okumuş olması, onları bu konuda âciz bırakmasıdır:
"De ki: Andolsun, bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve
cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya
getiremezler" (el-İsrâ 17/88).
"Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun
benzeri bir sûre getirin. Eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan başka
şahitlerinizi (yardımcılarınızı) çağırın. Bunu yapamazsanız -ki elbette
yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının..."
(el-Bakara 2/23-24; ayrıca bk. Hûd 11/13; et-Tûr 52/33-34).
Kur'ân-ı Kerîm mâna yönüyle de mûcizedir. Hz. Muhammed'in okuma yazma bilmeyen
bir kimse iken, Allah'tan aldığı vahiy ile insanlara bildirdiği Kur'an, en
yüksek gerçekleri de kapsamaktadır. İster pozitif ister sosyal bilimler
alanında, insanlığın asırlar sonra ulaştığı gerçekler, asırlar önce Kur'an
tarafından haber verilmiş, hiçbir buluş, onun getirdiklerinin aksini ortaya
koyamamıştır. Aksine bilimsel gelişmeler, Kur'an'ın anlaşılmasını
kolaylaştırmıştır.
4. Kur'an'ı Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Özellikler
Hz. Peygamber'e Cebrâil aracılığıyla Arapça olarak indirilen ve bize kadar
tevâtür yoluyla gelen Kur'an'ı diğer kutsal kitaplardan ayıran ve eşsiz kılan
özelliklerin başlıcaları şunlardır:
1. O, Peygamberimiz'e diğer kutsal kitaplarda olduğu gibi toptan değil, zamanın
ve olayların akışına göre âyetler ve sûreler halinde indirilmiştir.
2. Kur'an, en son kutsal kitaptır ve ondan sonra başka bir ilâhî kitap
gelmeyecektir. Getirdiği hükümler ve bunların geçerliliği kıyamete kadar
sürecektir.
3. Kur'an, bize kadar hiç bozulmaya ve değiştirilmeye uğramadan gelmiş, kıyamete
kadar da öyle kalacaktır.
4. O, Hz. Muhammed'in peygamber olduğunu gösteren mûcizelerin en büyüğü ve
sürekli olanıdır.
5. Kur'an'ın kapsadığı yüce gerçekler kıyamete kadar bütün insanların ve
çağların ihtiyacını karşılayacak değerdedir. Bilimin ve aklın, ondaki
gerçeklerde çelişki bulacağı bir zamanın gelmesi düşünülemez.
6. Kur'an'ın bir başka üstünlüğü kolayca ezberlenebilmesidir. Bu özellik tarihte
hiçbir kitaba nasip olmamıştır.
7. Kur'an, aynı zamanda başka din mensupları arasındaki ihtilâfları çözüme
kavuşturacak bir özelliğe sahiptir.