Bunların her birinin belirli vakitleri vardır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle
buyuruluyor:
"Şüphesiz namaz, mü'minler üzerine belirli vakitlerde farz kılınmıştır".(Nisa
Suresi 103 Ayet).
Namaz günün belli zaman dilimlerinde yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Bu
itibarla farz namazlar için vakit şarttır. Yine her bir farz namaza bağlı sünnet
namazlar, vitir, teravih ve bayram namazları için de vakit şarttır. Bir farz
namaz, vaktinin girmesinden önce eda edilemeyeceği gibi, vaktinin çıkmasından
sonra da eda edilemez. Bir farz namazın vakti içinde kılınması edâ, vaktinin
çıkmasından sonra kılınması da kazâ olarak adlandırılır. Bir namazın özürsüz
olarak vaktinde kılınmaması ve ileriki bir vakitte kazâ edilmek üzere
ertelenmesi doğru değildir ve günahtır. İlgili hadisten hareketle, unutma ve
uyuma gibi mazeretler nedeniyle vaktinde kılınamamış olan namazın daha sonra
kılınması gerekir. İhmal ederek, gevşeklik göstererek namazın vakti içerisinde
kılınmaması günah olduğu için kimi bilginler, bu şekilde mazeretsiz olarak vakti
içerisinde kılınmamış olan namazların kazâ edilemeyeceğini, günahından kurtulmak
için tövbe etmek gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Bu bilginler, aynı şekilde
uyuma ve unutma mazereti sebebiyle vaktinde kılınamamış bir namazın
hatırlanıldığında eda niyetiyle kılınacağını belirtmişlerdir. Esasen niyet
ederken hangi farz namazın kılındığının belirlenmesi (tayin) şart olmakla
birlikte, eda veya kazâ şeklinde bir belirleme yapmak gerekli değildir. Çünkü
kazâya kalmış bir namaz, eda niyetiyle kazâ edilebileceği gibi, henüz vakti
çıkmamış bir namaz da kazâ niyetiyle eda edilebilir.
Kazâ, sadece beş vakit farz namaz ve bir de vitir namazı için söz konusudur.
Cuma ve bayram namazları ve sünnet namazlar kazâ edilemez.
Beş Vakit Namazın Vakitleri
1. Sabah Namazının Vakti.
Fecr-i sâdık da denilen ikinci fecrin doğmasından güneşin doğmasına, daha
doğrusu güneşin doğmasından az önceye kadar olan süre sabah namazının vaktidir.
Fecr-i sâdık, sabaha karşı doğu ufkunda tan yeri boyunca genişleyerek yayılan
bir aydınlıktır. Bu ikinci fecre fıkıh literatüründe "enlemesine beyazlık"
anlamında "beyâz-ı müsta`razî" denilir. Bu andan itibaren yatsı namazının vakti
çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur. Bu vakit aynı zamanda, sahurun sona
erip orucun başlaması (imsak) vaktidir.
Fecr-i kâzib de denilen birinci fecir ise, sabaha karşı doğuda tan yerinde
ufuktan göğe doğru dikey olarak yükselen, piramit şeklinde, akçıl ve donuk bir
beyazlıktır. Fıkıh literatüründe buna uzayıp giden beyazlık anlamında "beyâz-ı
müstetîl" de denilir. Bu geçici beyazlıktan sonra, yine kısa bir süre karanlık
basar ve bunun ardından da ufukta yatay olarak boydan boya uzanan, giderek
genişleyip yayılan fecr-i sâdık aydınlığı başlar.
Sabah namazının ortalık aydınlandıktan sonra kılınması (isfâr) müstehaptır. Bu
aydınlığın ölçüsü, atılan okun düştüğü yerin görülebileceği ölçüde bir
aydınlıktır. Bununla birlikte, kılınan namazın fâsid olup yeniden kılınmasının
gerekebileceği ihtimaline binaen, güneşin doğuşundan önce namazı yeniden
kılabilecek bir sürenin bırakılması gerekir. Sadece kurban bayramının ilk günü
Müzdelife'de bulunan hacıların o günün sabah namazını, ikinci fecir doğar
doğmaz, ortalık henüz karanlıkça iken (taglîs) kılmaları daha faziletlidir.
Diğer üç mezhebe göre ise, sabah namazını her zaman bu şekilde erken kılmak daha
faziletlidir (fecir hakkında bk. Tecrîd-i Sarih Tercümesi, II, 586-588).
2. Öğle Namazının Vakti.
Öğle namazının vakti, İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe'ye göre, zeval vaktinden yani
güneşin tepe noktasını geçip batıya doğru kaymasından itibaren başlar ve güneş
tam tepedeyken eşyanın yere düşen gölge uzunluğu (fey-i zevâl) hariç, her şeyin
gölgesi kendisinin iki misline ulaşacağı zamana kadar devam eder. Bu zamana "asr-ı
sânî" denir. Ebû Yûsuf, Muhammed ve diğer üç mezhep imamına göre ise, öğle
namazının vakti zeval vaktinden, her şeyin gölgesi, fey-i zevâl hariç,
kendisinin bir misline ulaştığı ana kadardır. Her şeyin gölgesi, fey-i zevâl
hariç, kendisinin bir misline çıktığı zaman, öğle namazının vakti çıkmış, ikindi
namazının vakti girmiş olur. Bu zamana "asr-ı evvel" denir. Bir cismin gölge
uzunluğunun, kendi uzunluğuna veya kendi uzunluğunun iki katına ulaşıp
ulaşmadığı hesaplanırken, güneşin tam tepe noktada iken cismin yere düşen gölge
uzunluğu (fey-i zevâl) hariç tutulur, yani toplam uzunluğa dahil edilmez. Söz
gelimi, yere dikilen 1 m. uzunluğundaki çıtanın güneş tam tepedeyken yere düşen
gölgesinin uzunluğu, ki buna fey-i zevâl denir, yarım metre olsun. Bu durumda
çıtanın yere düşen gölge uzunluğu 1.5 m. olduğu zaman, gölgesinin uzunluğu kendi
uzunluğu kadar (bir misli) olmuş olur. Çıtanın gölge uzunluğu 2.5 metreye
ulaşırsa, kendi uzunluğunun iki misline ulaşmış olur.
Bu ihtilâftan kurtulmak için, öğle namazını her şeyin gölgesi, fey-i zevâl
dışında, gölgesi bir misli olana kadar geciktirmemek; ikindi namazını da her
şeyin gölgesi, fey-i zevâl dışında, iki misli olmadıkça kılmamak evlâdır.
Normal kullanımda gündüz denilince, güneşin doğmasından batmasına kadar olan
süre anlaşılır (örfî gündüz). Fakat şer`î bakış açısından ise gündüz, fecr-i
sâdıktan güneşin batmasına kadar olan süredir (şer`î gündüz). Şer`î gündüz örfî
gündüzden daha uzun bir süredir. Öğle namazının vakti, güneşin tepe noktasını
geçip batıya doğru kaymasından itibaren başlar. Güneşin tepe noktasını geçmesine
"zeval" denilir. Zeval, örfî gündüzün tam ortasına denk gelir. Meselâ örfî
gündüz on saat ise, bu sürenin yarısı (beş saat) zeval vaktidir ve güneş
görünüşe göre gökteki yarı yolu katetmiş olur. Şimdiye kadar her şeyin gölgesi
doğudan batıya doğru düşmekte iken, bundan sonra batıdan doğuya doğru düşmeye
başlar. İşte güneşin tam bu yarı yola geldiği anda yere düşen gölgesine "zeval
anındaki gölge" anlamında "fey-i zevâl" denir. Fey-i zevâlin yönü ve uzunluğu
bölgenin ekvatordan uzaklığına, kuzey veya güney yarıkürede oluşuna göre
değişir. Bu anda yere dikilen 1 m. uzunluğundaki bir şeyin gölgesi, meselâ yarım
metre olsun, fey-i zevâldir. Bu andan itibaren o şeyin gölgesi, fey-i zevâle
ilâveten 2 metreye ulaşınca, yani 2.5 m. olunca, asr-ı sânî olmuş, İmâm-ı Âzam'a
göre öğle vakti çıkmış, ikindi vakti girmiş olur.
Tam zeval vaktinde namaz kılınmaz. Namaz kılınması câiz olmayan bu vakit, çok
kısa süren bir ana mı mahsustur, yoksa bu anın biraz öncesinden mi başlar? Bir
görüşe göre bu hususta örfî gündüz esas alınır. Buna göre tam zeval vaktine,
gündüzün bu ana kadar geçen süresi ile geri kalan süresinin birbirine eşitliği
anlamına gelmek üzere "istivâ vakti" denir ki, güneş sanki herkesin başının
üzerindeymiş gibi görünür. İşte namaz kılmanın câiz olmadığı vakit bu andır.
Diğer görüşe göre ise, bu hususta şer`î gündüz esas alınır. Şer`î gündüzde ise,
gündüz güneşin doğması ile değil, fecr-i sâdıkın doğması ile başladığı için
istivâ vakti, zeval vaktinden biraz önceye denk gelir. Bu bakışa göre kerahet
vakti, istivâ vakti ile zeval vakti arasındaki süredir.
Cuma namazının vakti de tam öğle namazının vakti gibidir.
3. İkindi Namazının Vakti.
İkindi namazının vakti, öğle namazının vaktinin çıkmasından güneşin batmasına
kadar olan süredir. Öğle namazının vaktinin ne zaman sona erdiği konusundaki
görüş ayrılığına göre söylenecek olursa, ikindi namazının vakti, Ebû Hanîfe'ye
göre her şeyin gölge uzunluğu, kendi uzunluğunun iki katına çıktığı andan
itibaren, diğerlerine göre ise bir katına çaktığı andan itibaren başlar.
4. Akşam Namazının Vakti.
Akşam namazının vakti güneşin batmasıyla başlar, şafağın kaybolacağı zamana
kadar sürer.
Şafak, İmâm-ı Âzam'a göre akşamleyin ufuktaki kızıllıktan/kızartıdan sonra
meydana gelen beyazlıktan ibarettir. Ebû Yûsuf, Muhammed ve diğer üç mezhebin
imamına göre şafak, ufukta meydana gelen kızıllıktır. Ebû Hanîfe'nin bu görüşte
olduğu rivayeti de vardır. Bu kızıllık kaybolunca akşam namazının vakti çıkmış
olur.
Akşam namazının vakti dar olduğu için, bu namazı ilk vaktinde kılmak müstehaptır.
Ufuktaki kızıllığın kaybolmasına kadar geciktirmek uygun değildir.
5. Yatsı Namazının Vakti.
Yatsı namazının vakti, şafağın kaybolmasından yani akşam namazı vaktinin
çıkmasından itibaren başlar, ikinci fecrin doğmasına kadar devam eder.
bb) Müstehap Vakitler
Her vaktin namazı, kendisi için belirlenmiş olan vaktin hangi parçasında
kılınırsa kılınsın vaktinde kılınmış olur. Farz namazları vaktin ilk girdiği
anda kılmak efdaldir.
Nitekim Hz. Peygamber "Vaktin evveli, Allah'ın hoşnutluğudur, vaktin sonu ise
affıdır" (Tirmizî, "Mevâkýt", 13) buyurmuştur.
Fakat namazın ilk vaktinden sonraya bırakılmasında bir fazilet varsa bu takdirde
vaktin sonuna bırakılabilir. Hz. Peygamber, sabah namazının ortalık biraz
aydınlıkça iken kılınmasının daha faziletli olduğunu belirttiği için, sabah
namazının vaktin ilk kısmında değil son kısmında kılınması (isfâr) Hanefîler'ce
daha faziletli kabul edilmiştir. Fakat sonrasında vakfe yapılacağı için
Müzdelife'de kılınan sabah namazının, vaktin evvelinde kılınması (taglîs) daha
uygun ve faziletlidir.
Sıcak bölgelerde, yaz günlerinde, öğle namazını geciktirip serinlikte kılmak (ibrâd)
efdaldir. İkindi namazını, güneşin gözü kamaştırmayacak duruma gelmesinden
önceki vakte kadar geciktirmek efdal, gözü kamaştırmayacak hale gelmesine kadar
geciktirmek tahrîmen mekruhtur.
Akşam namazını her zaman ilk vaktinde, yani vakti girer girmez kılmak efdaldir.
Yatsı namazını gecenin ilk üçte birine kadar geciktirmek efdaldir. Uyanacağına
güvenen kişiler için, vitir namazını fecrin doğmasına yakın bir zamanda kılmak
efdaldir.
cc) Mekruh Vakitler
Farz namazlar için müstehap vakitler olduğu gibi, genel olarak namaz kılmak için
uygun olmayan, yani namaz kılmanın mekruh olduğu vakitler de vardır. Mekruh
vakitler iki kısımdır. Bir kısmında hiçbir namaz kılınmaz, bir kısmında ise
özellikle nâfile namaz kılınmaz, kazâ namazı kılınabilir.
Hiçbir namazın kılınamayacağı üç mekruh vakit şunlardır:
1. Güneşin doğmasından yükselmesine kadar olan zaman (şürûk zamanı ki bu
yaklaşık 40-45 dakika civarındadır).
2. Güneşin tam tepe noktasında olduğu zaman (vakt-i istivâ).
3. Güneşin batma zamanı (gurûb). Gurup vakti, güneşin sararıp veya kızarıp artık
gözleri kırpıştırmadan rahatlıkla bakılacak hale geldiği vakittir. Bu vakitte
sadece, o günün ikindi namazının farzı kılınabilir.
Nâfile namaz kılmanın mekruh olduğu vakitler:
1. Fecrin doğmasından sonra sabah namazının sünneti dışında nâfile namaz
kılınmaz.
2. Sabah namazını kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar,
3. İkindi namazını kıldıktan sonra güneş batıncaya kadar,
4. Akşam namazının farzından önce,
5. Bayram namazlarından önce, ne evde ne camide,
6. Bayram namazlarından sonra, camide,
7. Arafat ve Müzdelife cem`leri arasında,
8. Farz namazın vaktinin daralması durumunda,
9. Farza durulmak üzere kamet getirilirken (Sabah namazının sünneti bundan
müstesnadır).
10. Cuma günü hatibin minbere çıkmasından cuma namazı sona erinceye kadar nâfile
namaz kılınmaz.
Kaynak : Diyanet İslam İlmihalı
Namaz'la ilgili bir ayet.
Kur'an-ı Kerim Bakara Sûresinin 45. Ayetinde
Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a
derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.