Hz Şuayb Aleyhisselam, Medyen ve Eyke ahâlisine gönderilen peygamber.
İbrahim aleyhisselam veya Sâlih aleyhisselamın neslindendir. Soyu anne
tarafından Lut aleyhisselamın kızına ulaştığı ve Eyyub aleyhisselamla teyze
oğulları oldukları rivâyet edilmiştir. Musa aleyhisselamın kayınpederidir.
Kavmine güzel söz söylemesi, tatlı ve tesirli hitâb etmesi sebebiyle kendisine
Hatîb-ül-Enbiyâ (Peygamberlerin hatîbi) denildi. İnsanlara İbrahim aleyhisselama
bildirilen dînin emir ve yasaklarını tebliğ etti.
Arabistan Yarımadasının kuzeybatısında Hicâz’la Filistin arasında Kızıldeniz
sâhilinde yer alan Akabe Körfezinden Humus Vâdisine kadar uzanan Medyen
bölgesinde doğup büyüyen Şuayb aleyhisselam, o kavmin asîl bir âilesine
mensuptu. Gençliği, dedelerinden Medyen adlı bir şahsın etrâfında toplandıkları
için bu adla anılan Medyen halkı arasında geçen Şuayb aleyhisselam, azgın ve
sapık kavmin kötülüklerinden uzak yaşar, babasından kalan koyunlarıyla meşgul
olur ve çok namaz kılardı.
Medyenliler atalarının doğru yolundan ayrılmışlar ve kötü yollara sapmışlardı.
Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeyi bırakmışlar, kendi elleriyle yaptıkları
putlara ve heykellere tapıyorlardı. Medyen, ticâret kervanlarının gelip geçtiği
yollar üzerinde olduğundan ticâretle uğraşıyorlardı. Yaptıkları alış-verişte
muhakkak hîle yapıyorlardı. Yiyecek maddelerini alıp, stok yapıyorlar,
pahalanınca fâhiş fiyatla satıyorlardı. Ölçü ve tartı için iki değişik ölçek
kullanıyorlar, alırken büyük ölçekle alıyorlar, satarken küçük ölçekle
veriyorlardı. İnsanların yollarını kesiyorlar, onların mallarına zorla el
koyuyorlardı.
Yol üstünde durup, bilhassa yabancı ve gariblerin mallarını çeşitli hîlelere
başvurarak ellerinden alıyorlardı. Ayrıca sâhip oldukları pekçok nîmetin şükrünü
yapmayıp, nankörlük ediyorlardı.
Allahü teâlâ onlara, doğru yola dâvet etmek için Şuayb aleyhisselamı peygamber
olarak gönderdi. Şuayb aleyhisselam onlara nasîhatlerde bulunup, Allahü teâlâya
şirk koşmamalarını ve yalnızca O’na ibâdet etmelerini, alış-verişte, ölçü ve
tartıda haksızlık ve hîle yapmamalarını, yeryüzünde bozgunculuk yapmamalarını
söyledi. Kötülüklere devâm ettikleri takdirde azâba uğrayacaklarını,
vazgeçtikleri takdirde mükâfâta kavuşacaklarını söyledi. Fakat azgın Medyen
kavmi, Şuayb aleyhisselamın sözlerini dinlemeyip, ona karşı çıktılar. Ona
inananları tehdit ettiler.
Şuayb aleyhisselam, bütün sıkıntı, eziyet ve horlamalara rağmen, Medyenlileri
doğru yola dâvete devâm etti. İbret olarak isyânları sebebiyle helâk edilen Nûh
aleyhisselamın gönderildiği kavmin, Hûd kavminin, Lut kavminin başına gelen
azapları ve helâk olmalarını anlattı. İnkârdan vazgeçip îmân etmelerini,
mağfiret dilemelerini, aksi hâlde kendilerinin de isyân edip, helâk olan
kavimler gibi azâba düşeceklerini ve helâk olacaklarını açık bir lisanla
anlattı. Onun peygamberliği Şam’a kadar duyulmuştu. Pekçok kimse gelerek Şuayb
aleyhisselama îmân etmekle şereflendiler. Fakat Medyenliler yolda durup, Şuayb
aleyhisselama gelenlere mâni olmaya çalıştılar. Şuayb aleyhisselamı ve ona
inananları kendi sapık dinlerine dönmedikleri takdirde yurtlarından
çıkaracaklarını söyleyip, tehdit ettiler.
Şuayb aleyhisselam azgın Medyen halkının, bütün nasîhatlerine rağmen îmâna
gelmelerinden ümit kesince, onları Allahü teâlâya havâle etti.Şuayb aleyhisselam
Allahü teâlâya; “Yâ Rabbî! Bizimle kavmimiz arasında hak ile hüküm ver. Sen
hükmedicilerin hayırlısısın.” diye dua etti.
Azgınlıklarına ve inananlara karşı düşmanlıklarına devâm eden Medyen halkı
üzerine, Allahü teâlâ azâb gönderdi. Cebrâil aleyhisselamın bir sayhası ve bir
zelzeleyle onların hepsini helâk etti. Hepsi yok oldular. Sanki onlar o beldede
yaşamamışlardı.
Şuayb aleyhisselam ve ona inananlar kurtulup Medyen’e yakın yerde, yeşillik,
ağaçlık ve bolluk içinde bir şehir olan Eyke’ye giderek, oradaki insanlara doğru
yolu göstermekle vazîfelendirildi. Medyen halkının bütün husûsiyetlerini taşıyan
Eyke halkı, parayı tartı ile alırlar, kenarlarından kırptıktan sonra, tâne ile
verirlerdi. Alış-verişlerinde karşı taraftakine muhakkak zarar verirler ve onu
aldatırlardı. Alırken ucuz ve fazla fazla alırlar, satarken pahalı ve eksik
verirlerdi. Yolcuları soyarlar, putlara taparlardı. Şuayb aleyhisselama inanmak
için gelenleri vaz geçirmek için çalışırlar, Şuayb aleyhisselama yalancı
derlerdi. İstekleri olmazsa, tehditte bulunup, eziyet ederlerdi.
Şuayb aleyhisselam Eyke halkını Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeye, azgınlık
ve taşkınlıklarından vaz geçmeye dâvet etti. Eyke halkı Şuayb aleyhisselamdan
mucize istediler. Şuayb aleyhisselam çevredeki putlara hitâb edip; “Rabbiniz
kimdir? Ben kimim? Söyleyin!” dedi. Taş ve ağaçtan yapılmış cansız birer varlık
olan putlar dile gelip; “Rabbimiz ve yaratıcımız Allahü teâlâdır. Yâ Şuayb! Sen
ise Allahü teâlânın peygamberisin!” dediler ve kâidelerinden yere düşüp
paramparça oldular. Bu mucize karşısında bâzı kimseler îmâna geldi.
İnanmayanlar da azgınlıklarını daha da arttırdılar. Şuayb aleyhisselam son defâ
îkâz edip, puta tapmaktan vaz geçmelerini, Allah’a îmân etmelerini ölçü ve
tartıda adâletli olmalarını ve her türlü zulümden vazgeçip, kurtulmalarını
söylediyse de inkâr edip inanmadılar. Alay ettiler, yalancısın, sihirbazsın,
büyülenmişsin dediler. Îmân etmeyeceklerini açıkça söyleyip; “Eğer sen doğru
sözlüysen, bize gökten azap indir.” dediler.
Şuayb aleyhisselam bu azgın kavmi Allahü teâlâya havâle etti. Allahü teâlâ
onlara isyanları sebebiyle şiddetli bir azap göndererek hepsini helâk etti. Önce
ortalığı kasıp kavuran şiddetli bir sıcaklığa tutuldular. Sular fokur fokur
kaynadı. Susuzluktan kıvranıyorlar sıcak suları içtikçe içleri yanıyordu.
Çâresizlikten gölge ve içecek su arıyorlar, bir taraftan bir tarafa
koşuyorlardı. Bu hâl yedi gün devâm etti. Sekizinci gün ufukta koyu gölgeli
siyah bir bulut çıkıp yükseldi. Bunu gören Eykeliler serinlemek için koşup hepsi
bulutun altında toplandılar. Onlar bulutun altına toplanır toplanmaz buluttan
üzerlerine şiddetli bir ateş yağmaya başladı ve hepsi ateş altında helâk olup,
gittiler.
Eykelilerin helâk edildiği bugün, Kur’ân-ı kerîmde (gölge günü) olarak
bildirilmekte ve meâlen şöyle buyrulmaktadır:
“O gölge (zulle) gününün azâbı onları yakalayıverdi. Gerçekten o azap büyük bir
günah azâbı idi.” (Şuarâ sûresi: 189)
Şuayb aleyhisselam, Eyke ahâlisinin helâk olmasından sonra, inananlarla birlikte
Medyen’e gidip yerleşti. İnananlardan birinin kızıyla evlendi. İki kızı oldu.
Kızlar büyüdü. Kendisi iyice yaşlandı. Allah korkusundan çok gözyaşı döktü.
Gözleri zayıfladı, vücudu kuvvetten düştü.
Bu sırada Mısır’dan çıkıp Medyen’e gelen Musa aleyhisselam, kuyu başında
koyunlarını sulamak için bekleyen Şuayb aleyhisselamın kızlarına yardım ederek,
koyunlarını suladı. Şuayb aleyhisselam ücret vermek için onu evine dâvet etti.
Onu emin güvenilir bir kimse olarak görüp, koyunlarına çoban tuttu. Sekiz sene
koyunlarını gütmesi şartıyla kızlarından birini ona nikâhladı.
Musa aleyhisselam orada on sene kaldı. Çocukları oldu. Daha sonra Mısır’a göç
etti. Sıhhati düzelip gözleri açılan Şuayb aleyhisselam, her sene Medyen’den
Mısır’a giderek kızı ve dâmâdını ziyâret etti. Bir müddet sonra Mekke-i
mükerremeye gidip yerleşti. Daha sonra da orada vefat etti. Vefâtında 300
yaşında olduğu rivâyet edilmiştir.
Şuayb aleyhisselam çok namaz kılardı. Tevrat’ta ismi Mikâil olarak
bildirilmiştir. Kur’ân-ı kerîmde A’râf, Şuarâ, Hûd ve Ankebût sûrelerinde Şuayb
aleyhisselam, Medyen ve Eyke kavimleri hakkında âyet-i kerîmeler mevcuttur.
Şuayb aleyhisselamın altı çeşit mucizesi vardır:
1. Hazret-i Şuayb’ın duası bereketiyle, koyunlardan doğmuş siyah kuzuların hepsi
beyaz olmuştur.
2. Hazret-i Şuayb’ın duası bereketiyle taşlar toprak olmuştu. Şöyle ki: Medyen
kasabası dağlık, taşlık bir yer olduğundan: “Hak peygamber iseniz, dua ediniz,
şu dağlar, taşlar kalkıp, yerimiz geniş olsun.” diye teklif etmişlerdi. Şuayb
aleyhisselam dua edince, cenâb-ı Hak duasını kabul edip, elini o dağ ve taşlar
üzerine koy, diye emreyledi. Elini koyunca hepsi toprak oluverdi.
3. Şuayb aleyhisselamın duası bereketiyle Medyen’de bâzı taşlar koyun olmuştur.
Şöyle ki, kendilerinin hiç koyunu olmadığı için kavmi, bizim koyunlarımızı
elimizden almak için Şuayb buraya gelmiştir diye söz etmişlerdi. Hazret-i Şuayb
bunu işitince, çok üzülüp, kendinin de koyunu olması için cenâb-ı Hakka dua
eyledi. Cenâb-ı Hak, duasını kabul edip, orada bulunan taşlara eliyle işâret
etmesini emreyledi. Hazret-i Şuayb işâret ettiği anda o taşlar koyun oluverdi.
Bu sûretle koyunları kavminin koyunundan birkaç misli fazla oldu. O koyunları
sekiz, yâhut on sene hazret-i Musa’ya güttürüp, kızını da ona verdiği meşhurdur.
4. Hazret-i Şuayb, bir yerin taşları etrâfında dönünce, o taşlar hemen bakır
olup, ahâli bununla pek zengin olmuştur.
5. Hazret-i Şuayb’ın duası bereketiyle kum tepeleri yerinden kalkmıştır.
6. Hazret-i Şuayb, bir dağa çıkmak istediği zaman, dağ âdeta devenin oturup
kalktığı gibi, Şuayb aleyhisselam çıkıncaya kadar küçülür, çıktıktan sonra
evvelki hâli gibi büyük bir dağ olurdu.
Hz.Şuayb (a.s)'ın Hayâtı | İbrahim Soydan Erden